27 Mart 2017 Pazartesi

BİR MİNİCİK SIĞACIK

     Evet , gerçekten minicik ama içine dünyaları sığdırmış harika bir yer Sığacık.İzmir’de yaşadığımız yıllarda en çok sevdiğimiz huzur bulduğumuz özellikle de pazarına hayran olduğumuz yer.Bu nedenle bu yazı daha çok  ‘Pazar’  üzerine olacak.Gidip de mutlu olmayacak insan tanımıyoruz biz.Belki iddialı bir cümle oldu ama öyle:)

   Öncelikle yerinden bahsedelim. Sığacık ,Seferihisar’ın bir mahallesi. Seferihisar’dan Sığacık yol ayrımına döndüğünüzde turunçgil bahçeleri arasında  miss gibi bir yolda ilerleyip bu şirin mahalleye ulaşıyorsunuz.Mahalleden ziyade sanki küçük bir sahil kasabası gibi.İzmir’den de ortalama  1 saat süren bir yolculuk sonrası Sığacık’a varabilirsiniz.Seferihisar Türkiye’nin ilk  ‘cittaslow’ yani sakin şehri ve bu özelliği elde etmesinin en büyük sebeplerinden biri bizce Sığacık.





    O kadar güzel ki bizde ayrı bir yeri var. Özellikle de  yaz-kış demeden her Pazar kurulan yöresel Sığacık pazarı  bizi bulutların üstüne çıkarır geri de indirmez. Aslında bu yazıyı yazmamıza vesile olan bu pazarın ta kendisidir. Öncelikle bozulmamış tarihi dokusu ,işi ticarete dökmemiş sevimli insanlarıyla  kesinlikle ziyareti hak ediyor bu Pazar.Daracık sokaklarda herkes kendi evinin önüne  kurmuş tezgahını. Kimse kimsenin hakkına dokunmuyor. Hem yardımseverler hem misafirseverler. Pazar deyince aklınıza sadece meyve-sebze gelmesin.Börekler, baklavalar, keşkekler, aşureler, sarmalar, dolmalar çeşit çeşit el işi ürünler.Tam bir masal dünyası girince kayboluyorsun.Labirenti andıran sokaklarda her taraftan bir ses farklı bir mutluluk.Bir yandan örgü yeleklere bakarken diğer yandan cevizli baklavayla göz göze geliyorsun aklında da  enginarlar kalıyor :) öyle fantastik bir ortam yani.Tadından yenmez.

pazarın girişi






     Sonra elinde bir bardak çayla başlıyorsun tatlı bir pazarcıyla sohbete. Şunu da ye,bunu da iç,aaaa bak yemezsen gücenirim,  Sığacık şöyle güzel ,insanları şöyle çalışkan böyle iyi… uzayıp giden leziz sohbetler. Bu arada pazardan aldığınız yiyecekleri deniz kenarındaki mekanlarda yanına bir içecek söyleyerek yiyebiliyorsunuz, bunu hiç kimse sorun etmiyor.Ne güzel bir his değil mi!  




   Sığacık pazarını cümlelere sığdırmak  ne kadar zormuş meğer o yüzden bol bol fotoğrafla birazcık işi kolaylaştıralım.















  






keşkek
    
    Bu yiyeceklerin hepsi  Sığacıklı kadınların ellerinden çıkma. Yemek yemeyi seviyor ve yedikçe mutlu oluyorsanız burası sizin için mükemmel bir yer olacaktır ki bizim için öyleydi.Bunların yanı sıra çeşitli otların ve köy ürünlerinin satıldığı tezgahlar da var.



























     Bir de el sanatlarının sergilendiği tezgahlar var. Örgüler,ahşah eşyalar,el emeği takılar aklınıza gelebilecek her şeyi bulmanız mümkün yanında güler yüzle birlikte :)












   


Şanlıysanız bir de balık mezatına denk gelirseniz süper bir ortamın içine girmiş olursunuz. Biz bu seremoniyi çok seviyoruz. İzlemek çok keyif veriyor.







   Bu çevrede başka nereleri görmek gerek derseniz. Sığacık kalesini ve Teos Antik kentini ziyaret edebilirsiniz. Eğer yaz dönemindeyseniz  denize girmek için nefis plajlar var. Yani her bakımdan sizi mutlu edecek tüm imkanlara sahip.





   Son olarak da bizim yine çok sevdiğimiz huzurlu, sakin bir yerden bahsedelim: Teos Park Cafe! Burası  Sığacık-Teos Antik Şehri güzergahında yer alan  huzurlu mu huzurlu bir yer.Özellikle kahvaltı tercihleriniz arasında olabilir,ayrıca Girit meze tabağıyla da gönlümüzü fethetmiştir.Muazzam bir deniz manzarası vardır ki şöyle hamağa uzanıp keyfini çıkartabilirsiniz.









      Poz verin dedim utandılar.Demek ki hala bir yerlerde masumiyetini kaybetmemiş insanlar , güzel yürekli çocuklar var.Tepsilerinde de hepimizin çocukluğundan bir parça anne kurabiyesi:) en sevdiğim kare oldu.


  
    


      Doyamıyoruz sana Sığacık ,çok seviyoruz seni.Bize huzuru yansıtan yegane yerlerdensin.Umarız hiçbir zaman bir Alaçatı ya da Bodrum olmazsın.Sen şimdi bu halinle çokk güzel çok doğalsın.Biz gittik mutlu olduk.Sıra sizde!

                                                   ROTAMIZ MUTLULUK..!

27 Şubat 2017 Pazartesi

HUZUR DOLU BİR ROTA:KIBRIS


         Uzun zamandır böylesine huzurlu bir yer görmemiştik sanırım o yüzden aklımızda en çok kalan bu adanın huzuru oldu.İnsanlarıyla,trafiğiyle,mekanlarıyla yani her anlamda huzur ortamı mevcut.Gürültüden,kargaşadan,telaştan uzak olan bu adaya sadece hafta sonu için gittik ve bir kültür turu  gerçekleştirdik.Öncesinde görmek istediğimiz yerleri belirleyip  güzel bir rota oluşturmuştuk,böylelikle zaman sıkıntısı yaşamadık.
     Kıbrıs’a sadece nüfus cüzdanlarımızla  rahat bir şekilde girebiliyoruz.Dil konusunda  sıkıntı yok çünkü Türkçe konuşuluyor,para konusunda sıkıntı yok çünkü  Türk lirası kullanılıyor.Yemek –içmek  zaten aynı onda da sıkıntı yok.Tek sıkıntı soldan akan trafik.Bu bizi biraz düşündürdü ama yine de bir araç kiralayıp dolaşmak en faydalısı olur diye düşündük.Çünkü çok aktif bir toplu taşıma durumu yok,taksi kullanmak gerekiyor .Bir de bizim gibi çok fazla rota değiştirecekseniz en faydalısı araç kiralamak.Biz otomatik vites  bir araç kiraladık iyi ki de öyle yapmışız çünkü işimizi çok çok kolaylaştırdı.
    Havaalanında aracımızı aldık kafamızda bin bir soruyla.Sonra çıktık yola ve bütün sıkıntılar uçtu gitti.Evet ilk kez direksiyonu sağda olan bir arabayla sol şeritten akan bir trafiğin içindeydik ama korktuğumuz gibi olmadı.Bunun da en büyük sebebi adanın saygılı ve yardımsever insanları ayrıca da süper işleyen trafik kuralları.Zaten öncelikle bu kurallar hakkında bilgilendirildik.Her tarafta hız sınırı  var-50-65-75 .Sorunsuz bir şekilde tüm tatili geçirdik.Aracı bırakırken de hiçbir görevli bizi  karşılayıp hasar kontrolü yapmadı.Aracı havaalanında istediğimiz bir yere bırakıp sonra araç kiralama şirketlerinin kendilerine ait kutuları var anahtarı oraya attık.İşte bu kadar.Adadaki güven ortamını buradan rahatlıkla anlayabilirsiniz.










    Evet gelelim nerede kaldığımıza.Bizimkisi bir kültür turu olduğundan kasinoların olduğu büyük otelleri tercih etmedik. Girne’de  Kemerli Konak Butik Otel’de kaldık.Doğanın içinde  ,sessiz ,sakin güzel bir oteldi.Zaten iki gün de sabah erken saatte çıkıp gece geç döndüğümüz için otelde çok zaman geçiremedik.
       İki güne çok şey sığdırmaya çalıştık.Girne,Lefkoşa,Güzelyurt ve Gazimağusa ‘da önemli rotaları ziyaret ederek keyifli bir hafta sonu geçirdik.
     Önce Girne’den başlayalım gezimize.Kimilerine göre Girne Kuzey Kıbrıs’ın en güzel şehri.Deniz kenarında yeşilliğin içinde mutlu ve huzurlu bir şehir Girne.Girne’deki ilk durağımız Beylerbeyi köyündeki Bellapais  manastırı oldu.Biz köye ayrı manastıra ayrı hayran olduk. Bellapais ,Roma dönemine ait  muhteşem bir mimariye sahip hele ki manzarası muazzam.










Bellapais'in Bahçesi













Bellapais'in Manzarası
















  Manastırın hemen yanında Kybele  restaurantta  bu eşsiz manzaraya karşı bir şeyler içebilirsiniz.Eğer vaktiniz varsa köyün içini de turlamanızda yarar var.Öyle sevimli  öyle şirin ki  fotoğraf çekmeyi sevenler için  fazlasıyla malzeme var.






      Sonra şöyle Girne merkeze yani yat limanına doğru uzanalım.Burası oldukça hareketli uzun bir kordon boyuna sahip.Etrafta birçok mekan var .Deniz kenarında bir şey içmek ya da yemek isterseniz alternatif çok.



Girne Limanı


   Kordonda keyifli bir yürüyüş sonrası Girne Kalesi karşılıyor bizi.Kale geniş bir alana yayılmış.İçerisinde St. George kilisesi,Batık  Gemi müzesi,Vrsyi  arkeoloji  seksiyonu ve Kırnı mezarı,Akdeniz köyü mezarı,Lüzinyan kulesi,Venedik Kulesi,Kraliçe  Alice De Champagne kulesi ve gözlere şenlik liman manzarasıyla dolu dolu bir zaman geçirmek için birebir.







   Girne kalesinde nereden baksanız  iki saatiniz geçiyor bunu unutmayın.Bunların içinde Batık Gemi Müzesi ve Lüzinyan kulesi kesinlikle görülmeli.


Girne Batığı

Kralice Alice De Champagne Kulesi


     Kıbrıs’ta her an bir etkinlikle karşılaşmak mümkün.Biz Girne’yi gezerken 2. Uluslararası KKTC Bisiklet Turu’na denk geldik.İzlemesini en sevdiğimiz şeylerden biri olduğu için doğrusu çok şanslıydık ve çok keyifli dakikalar geçirdik.





   Sırada St. Hilerion kalesi var.Bu kale Girne-Lefkoşa yolu üstünde ve Girne’ye  10 km  uzaklıkta.Kesinlikle ama kesinlikle burayı görmek lazım.Bize Kıbrıs’tan’ görmeden dönmeyin ‘ dediğiniz yer var mı diye sorsanız bu kaleyi söyleriz  tereddütsüz.Şimdiye kadar gördüklerimiz içinde en iyilerinden biri.Hem de öyle bir Girne manzarası sunuyor ki unutulmaz.

St. Hilerion Kalesi
Kalenin manzarası

   Bu kadar gezdik tozduk tabii ki karnımız acıkmıştır. Ne yenir peki?Mesela Kıbrıs’ın meşhur lezzeti ‘şeftali kebabı’.Evet bildiğimiz şeftaliyle uzaktan yakından alakası olmayan köfteye benzeyen lezzetli bir et yemeği.Peki neden şeftali kebabı?Söylenenlere göre bu yemeği yapan ustanın adı Ali’ymiş .Oradan Şef Ali kebabı,oradan günümüze söylene söylene şeftali kebabı olarak gelmiş.Biz   şeftali kebabını Girne’de Niazi’s restaurantta yedik.Denenmeli bizce.

Şeftali Kebabı

 
   Sırada Lefkoşa var.Lefkoşa ‘Yeşil Hat’ adı verilen sınırla ikiye bölünmüş,dünyadaki tek başkent olma özelliğine sahip.Kuzeyinde Türkler,güneyinde Rumlar yaşamaktadır.Bu nedenle midir bilmem kendine has farklı bir havası var Lefkoşa’nın.Modern bir şehir öncelikle.Her ulustan öğrenci memleketi bir kere .Bu o farklılığı daha da artırıyor.Zaten Kıbrıs’ta çok fazla üniversite öğrencisi var .Neredeyse adanın her tarafına yayılmışlar.Bu da adaya enerji ve mutluluk vermiş sanki.
     Lefkoşa’da önce Büyük Han ‘ı gördük.Bu han Osmanlılar tarafından Kıbrıs’ın fethinden bir yıl sonra yaptırılmış.Biz Diyarbakır’daki  Hasan Paşa Hanı’na çok benzettik burayı.

Büyük Han

    Hanın içinde oturup bir şeyler yiyebileceğiniz mekanlar ve hediyelik eşya dükkanları var.Biz de hanın içinde yer alan Sedirhan restaurantta  Hellim böreği,Nor böreği ve bulgur köftesinin tadına baktık.Hepsi de oldukça lezzetliydi.Sanılanın aksine Nor böreği tuzlu değil tatlı ama çok çok lezzetli.

Hellim Böreği


Nor Böreği


Bulgur Köftesi


    Yemekten sonra hanın etrafını gezebilirsiniz.Alışveriş yapılacak çok yer var.Hana giderken yol üstünde şirin mi şirin bir mekan var Asmaaltı Tezgah Cafe.Burada da çay –kahve içip dinlenebilirsiniz.
   Sırada Büyük Han’a  yürüme mesafesinde olan Selimiye Camii var.Daha önce St. Sophia  Katedrali  olan yer Osmanlılar adayı fethettikten sonra camii olmuştur.Görülmesi gereken muazzam bir mimarisi var Selimiye Camii’nin.


Selimiye Camii


      Camiinin hemen yanında  Bandabulya diğer adıyla Belediye Pazarı’nı ziyaret edebilirsiniz.Burada Kıbrıs’a özgü yiyecekleri  bulabilirsiniz.

Belediye Pazarı

    Daha sonra Lefkoşa’nın  en popüler ve kalabalık caddesi olan Dereboyu’na  yol aldık.Bu cadde sağlı sollu alışveriş mekanları ve cafelerle dolu.Keyifli vakit geçirilebilecek  ve bol bol alışveriş yapılabilecek bir cadde.Bu caddenin sonunda Barbarlık müzesi var.Bu müze tarihe tanıklık etmiş önemli bir yer.Burayı gezerken insanın tüyleri diken diken oluyor.








     Şimdi de Kıbrıs’ın bize göre en sempatik şehri Güzelyurt var.Minicik bir yer ama sakinliği,doğallığı ,ucu bucağı olmayan turunçgil bahçeleri  ve tek katlı bahçeli güzel evleriyle bizi çok etkiledi.




  Huzurun tam adresi burası sanki.Güzelyurt’ta  Aziz Mamas Kilisesi ve Doğa- Arkeoloji müzesini ziyaret edebilirsiniz.


Aziz Mamas Kilisesi


Doğa ve Arkeoloji Müzesi


   Son olarak da Gazimağusa’yı  gördük ve gezdik. Burada önce Kıbrıs’ın en büyük camilerinden biri  orijinal ismi  Aziz Nikolas  Katedrali olan  Lala Mustafa Paşa Camii’ni görmek gerekir.Bu caminin oldukça etkileyici ve gösterişli bir mimarisi var.Görüp de etkilenmemek elde değil.Ayrıca bahçenin içinde  tahmini 719 yıllık devasa bir cümbez ağacı var.


Lala Mustafa Paşa Camii



Lala Mustafa Paşa Camii

Lala Mustafa Paşa Camii

  Camiiden çıktıktan sonra tam karşıya doğru yürürseniz Namık Kemal Zindanı’nı görürsünüz.Yazar burada 38 ay kalmış ve önemli eserlere imza atmıştır.

Namık Kemal Zindanı

   Burada görülmesi gereken yerlerden biri de adını Shakespeare’nin yazdığı Othello’dan alan Othello Kalesi,bu kalede bulunan Venedik Aslanı turistlerin ilgisini bir hayli çekiyor.



   Sonra Salamis Harabeleri’ni ve St. Barbanas Manastırı’nı ziyaret edebilirsiniz.İkisi de aynı güzergahta ve birbirine çok yakın.


Salamis Harabeleri


St. Barbanas Manastırı

St. Barbanas Manastırı


     Bizim Gazimağusa’da en etkilendiğimiz yer ise hayalet şehir olarak adlandırılan ‘Kapalı Maraş’ bölgesi oldu. Burası bir zamanlar Akdeniz’in en önemli tatil merkezlerinden biriyken 1974’te yaşanan İkinci Kıbrıs Harekatı’ndan sonra  çeşitli sebeplerden dolayı terk edilmiş.Bu alana girmeye kesinlikle izin verilmiyor ama tel örgülerle çevrilmiş bu hayalet şehri  zaten ister istemez  yoldan geçerken görüyorsunuz.İnsanın aklında bir sürü soru işareti takılıp kalıyor,gerçekten çok ilginç.
      Kıbrıs’tan neler alınır kısmına gelirsek en başta Hellim peyniri tabii ki.Bunun yanında Kıbrıs kahvesi ve reçellerinden de alabilirsiniz. Lemar diye büyük bir market zinciri var.Genelde bütün şehirlerde karşınıza  çıkar.Bu marketlere girip çok uygun fiyatlara dilediğiniz her şeyi alabilirsiniz.
    Biz şubat ayında gittiğimiz için doğal olarak denize giremedik.Ama edindiğimiz bilgilere göre nisandan itibaren denize girilmeye başlanıyormuş ve su sıcaklığı ortalama 21 derece civarındaymış.
      Sonuç  olarak  Kıbrıs bize iyi geldi.Sıcak insanları,huzurlu ortamı,güzel denizi,güvenli  hayatıyla gidip de pişman olmayacağınız bir yer.En çok da güvenli oluşu etkiledi bizi öyle ki girdiğimiz alışveriş merkezlerinde ne güvenlik görevlisi vardı ne  x-ray  cihazı. Bu duyguyu hissetmek çok güzeldi.Biz gittik mutlu olduk.Sıra sizde.
     
                                                 ROTAMIZ MUTLULUK!