29 Haziran 2016 Çarşamba

Biraz Gerçek, Biraz Rüya: Nemrut

   Nemrut! Bazılarına göre dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen, koca dünyada eşi benzeri olmayan, insanın aklında binlerce soru işareti bırakan, mucizelere inanma sebebi, büyülü bir yer Nemrut.Belki de bizim için en önemlisi bu inanılmaz yerin kendi ülkemiz sınırları içinde olması. Ama şöyle biraz araştırılsa kaç kişi gitmiştir ki Nemrut’a  ya da kaç kişi Nemrut’un değerinin farkındadır. Neyse bunu cevaplamasak daha iyi. Neden böyle bir giriş yaptık? Çünkü biz millet olarak bu değerin farkında değiliz. Şundan çok eminiz Nemrut başka bir ülkenin sınırları içinde olsaydı  şimdi bütün dünya burayı bilir, tanırdı. Daha da ilerisi bizler Nemrut’u görmek için yurtdışına çıkmaktan hiç geri kalmazdık ama gel gelelim burnumuzun ucundaki efsaneden haberimiz yok.



   Nemrut! Bizi büyülenmenin ötesine taşıdı. İlk kez bir yer hakkında bu kadar çok şey merak ettik. Hayret ettik, nasıl yani dedik. İşte giriş paragrafının da sebebi bu. Biz Nemrut’u nasıl bilmeyiz. Biz farkında değiliz belki ama dünya farkında. Çünkü Nemrut, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer almaktadır. Genelde son satırlara bıraktığımız  cümleyi en başında yazalım bu sefer.Türkiye’de  kesinlikle görülmesi gereken yerlerin en başında Nemrut. Asla es geçmeyin. Çünkü  tahmininizden çok  daha değerli.



    Biz Nemrut’a iki kez gittik. İkisi de yaz döneminde çünkü tahmin edersiniz ki kışın çıkmak için fazla soğuk olacaktır. Peki nerede, nasıl gidilir ve önemi nedir? Nemrut dağı  Adıyaman’ın  Kahta ilçesi sınırları içindedir ve 2150 metre yüksekliğindedir. Burayı önemli yapan ise Kommagene Krallığı’na ait eserlerin bu dağda yer almasıdır. Hepimizin anlayacağı şekilde söylersek şu büyük kartal başının bulunduğu yer. Nemrut’a ulaşmak için birden fazla yol vardır. Birincisi Adıyaman-Kahta tarafından, ikincisi Şanlıurfa –Siverek tarafından, üçüncüsü ise Malatya tarafından. Biz Malatya haricinde diğer iki yolu kullandık ve Siverek tarafından daha mantıklı olduğunu düşünüyoruz.



   Konaklama kısmına değinelim hemen. Nemrut yolu üstünde ufak çapta pansiyonlar var ,bunun yanı sıra bahsettiğimiz şehirlerde(Adıyaman-Malatya-Şanlıurfa) daha düzgün otellerde konaklama imkanına sahipsiniz. Buralardan araba kiralayıp ya da herhangi bir tur şirketiyle günübirlik gezinizi yapabilirsiniz.



   Öncelikle günbatımı için mi yoksa gündoğumu için mi gideceksiniz buna karar vermek gerekir. Çünkü çevresinde de görülecek yerler olduğu için iyi bir planla yola çıkarsanız hiçbir şey kaçırmamış olursunuz. Gündoğumu için gidiyorsanız önce Nemrut’a çıkar sonra çevresini gezersiniz ama günbatımı için gidiyorsanız önce diğer yerleri   gezer,  Nemrut’u  sona bırakırsınız, malum karanlıkta bir şey göremezsiniz :)




    Gezilecek yerlerin tamamı Nemrut Dağı Milli Parkı’nın içindedir. Milli parka giriş ücretsizdir, daha doğrusu göreceğiniz her yer ücretsizdir.Bu parkın içinde Antiochos’un tümülüsü ve dev heykelleri, Arsameia,Yenikale, Karakuş  Tepe tümülüsü ve Cendere  Köprüsü  yer alır.

  Milli parka girdik önce dev heykellerin olduğu tümülüsle başlayalım. 





    Buraya ulaşmak için belli bir noktaya kadar araçla gitmek gerekiyor, sonrasında ise tümülüse kadar azımsanmayacak sayıda merdiven çıkıyorsunuz, bu yüzden tercihiniz spor ayakkabısı olsun. Yürüyüş esnasında etrafınıza baktığınızda harika bir manzara göreceksiniz ve bu ne kadar yüksekte olduğunuzu anlatacak size.


   Burada Kommagene Kralı 1. Antiochos’un   MÖ 62 yılında yaptırdığı boyları yaklaşık 10 metreyi bulan devasa tanrı heykelleri bulunuyor. Bunun yanı sıra Antiochos’un kendi mezar tapınağı da burada yer alıyor.


  Uzaktan bakıldığında kum birikintisini andıran Tümülüs aslında kireçtaşı parçalarından oluşuyor ki bu bizi çok şaşırtmıştı. Taş parçalarından oluşan bir dağ düşünün ilginç değil mi?






    Tepeye çıktığınızda doğu ve batı olmak üzere iki teras göreceksiniz. 




  Dev heykeller her iki terasta da bulunuyor. Heykellerle ilk karşılaşma anımızı unutamıyoruz. Önce korkmuştuk çünkü çok büyükler. İşte o noktada artık soruların ardı arkası gelmiyor. Bu kocaman heykeller buraya nasıl taşınmış, bunları kim taşımış? Bunların cevabı yok, herhangi bir bilgiye ulaşılamamış. E tabii bilimsel açıklaması yoksa şehir efsanesi illa ki olur. Biz bir tanesini söyleyelim geri kalanını kendiniz oraya gittiğinizde duyarsınız :) Bazılarına göre bu heykelleri uzaylılar yapmış. Gülümsetiyor değil mi ama o dönemi  ve zorlu fiziki şartları hesaba koyarsak insan neden olmasın diyor :)










   Evet,İlk heykelleri görüp şaşırmışken tümülüsü dolaşıp diğer taraftaki heykelleri görünce şöyle bir sarsıldık. Çünkü bunlar  okul yıllarında coğrafya kitaplarımızda yer alan heykellerdi. Biz çok fazla etkilenmiştik, tahminimizin üstünde bir heyecandı bu.






   Sonra dev heykelleri uzun uzun seyredip kafamızda bin soruyla günbatımını bekledik. Tek kelimeyle şahaneydi, yaşanması gereken eşsiz bir deneyimdi. O renkler, o kızıllık çok çok güzeldi. Tabii işin en güzel yanı da hem heykellerin hem de bu muhteşem renklerin içinde bulunduğu çok güzel fotoğraf kareleri oldu.











   Nemrut’a geldiğinizde günbatımı ya da doğumu birisini muhakkak izleyin, hayatınızdaki özel anlardan biri olsun. Bu arada yaz mevsimi olmasına rağmen güneş kaybolduğu anda hava soğumaya başlıyor, yanınıza  kalın bir şey almakta fayda var. Bir de el feneri alabilirsiniz. Çünkü illa ki karanlığa denk geleceksiniz doğarken de batarken de. Çünkü etrafta herhangi bir ışıklandırma yok.


   Evet,Nemrut’u arkada bırakırken sırayı  Arsemia alıyor. Burası Kommagene Krallığı’nın yazlık başkentidir. Birisi yiyecek-içecek deposu olan, diğeri dini işlev gören iki tünel bulunmaktadır.










   Bunun yanı sıra Antiochos ile Herakles’in el sıkışma sahnesinin bulunduğu büyük bir kabartma vardır. Ve Anadolu’nun en büyük Grekçe yazıtlarından biri  de burada bulunmaktadır. Bunların içinden özellikle kabartma bizi çok etkilemişti.



   Arsemia’dan  sonra  Cendere çayı üstünde bulunan  tarihi Cendere Köprüsü var. Bu köprü,Roma   İmparatorluğu döneminde yaptırılan 2. en geniş kemerli köprüdür. Tarihi dokusu çok güzel ve bu zamana kadar da sağlamlığını korumuş. 






        Köprünün üstüne çıktığınızda sağlı sollu çayın kenarında piknik yapan mutlu insanları görürsünüz. Burada da harika manzaralar çıkar karşınıza.Çok keyif alırsınız.






   Son rota ise Karakuş tümülüsüdür. Burada Kommagene kraliçelerinin anıt mezarları bulunmaktadır. Büyük ve uzun bir sütun üstünde bulunan kuş heykeli nedeniyle yöre halkı buraya Karakuş demiştir. Bu tepeden Nemrut’u da görebilirsiniz ve bu görüntü mükemmeldir.






     Gezdiğimiz rotaların hepsinin girişinde küçük büfeler var. Buralardan yiyecek –içecek ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Bunun haricinde yemek için  başka bir alternatif yok varsa da biz görmedik. Ama bizce yok:)






    Çok değerli, dünyada eşi benzeri  olmayan bu güzelliklere sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Ama keşke  bu güzellikler de bizim kadar şanslı olabilselerdi. Tesisler yetersiz, turizm danışmanlığı yok. Gelen giden yok kısacası. Bu mucize anıtlar için bu tanıtım çok çok az. Bilgilendirilmeyen ziyaretçi için ”gittim iki üç taş gördüm geldim” den başka hiçbir şey ifade etmez. Oysa ki bir büyü var ortada, ve bu yüzyılda, bu kadar teknolojik imkanla hala tam olarak keşfedilememiş.

   Bizi gezdiğimiz gördüğümüz  yerler içinde en çok heyecanlandıran, burası ülkenin en güzel yeri olmalı dedirten, mucize gibi bir yer Nemrut. Şunu da söylemeden geçmeyelim. Yürümeyi sevmeyenler, koca bir ömür gören ve içinde derin anlamlar biriktiren eşsiz heykellere sadece taş muamelesi yapanlar siz gitmeseniz de olur:) Biz gittik mutlu olduk, sıra sizde!


                                           ROTAMIZ   MUTLULUK

19 Haziran 2016 Pazar

Mavi Ve Yeşilin Aşkı! Marmaris-Akyaka-Selimiye-Bozburun-Datça

   Nasıl anlatsak,nerden başlasak? Bu rota öyle bir rota ki adım adım güzelliklerle dolu.Hiçbir yeri boş değil.Dolu dolu bir tatil deneyimi için şiddetle tavsiye edeceğimiz bu güzergah bizim de en sevdiğimiz!Yani gerçek bir tatil dediğimizde bizim aklımıza gelen ilk rota burasıdır.Şimdi burada görülecek çok yer,anlatacak çok şey var.Hepsi özel ve çok güzel bu nedenle hiçbir şey atlamak istemiyoruz.


 Öncelikle beş yıldır her tatil döneminde birkaç kez geldiğimiz,gitmezsek kendimizi kötü hissettiğimiz neredeyse evimiz gibi olan bu rotaya Muğla tarafından gidiyoruz biz.Muğla’dan Marmaris yoluna döndüğümüz noktada başlıyor her şey. Bu esnada çam ağaçları eşlik ediyor bize.Sakar Geçidi’ni  geçtikten sonra da önünüze Gökova körfezi uzanıveriyor ki bu muazzam bir görüntü.Eğer daha da güzel bir görüntü görmek isterseniz Sakartepe’de bir seyir terası var ,o tarafa dönüp manzarayı izleyebilirsiniz.Burada çay kahve içebileceğiniz bir işletme de var.Mola için de uygun bir yer olacağını düşünüyoruz.



 Sakar Geçidi’ni geride bırakıp devam ettiğinizdeyse yol üstünde de yine manzarayı keyifle izleyebileceğiniz; çay-kahve,karadut suyu içebileceğiniz küçük yerler var.




  Buradan şöyle bir baktığınızda körfezin ucunda minicik ama masal gibi duran Akyaka’yı görürsünüz.Ve burayla bütünleşen Azmak nehrini.Akyaka minik bir sahil kasabası.Küçük bir yer olmasına rağmen yapılacak çok aktivite var.Öncelikle Azmak nehrine düzenlenen yarım saatlik tekne turlarına katılabilirsiniz.Bu turların fiyatları çok uygundur.Azmak nehrinin adeta canlı bir akvaryum,pırıl pırıl ve buz gibi bir suyu var.Nehirdeki balıkları da çok net görebilirsiniz tekneden.




      Bu bölgenin denizi bir harika,Türkiye’nin en iyisi bizce. Akyaka’nın merkezinde mavi bayraklı bir halk plajı var.




   Bunun haricinde Akbük koyunda ve Çınar koyunda da denize girebilirsiniz.Çınar koyu biraz soğuktur ama güzeldir.


          

         Akyaka’nın bir de orman kampı var.Burada çok keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz dilerseniz çadırınızı da kurarsınız.Genel olarak küçük büyük çok fazla konaklama merkezi var.Konaklama konusunda yelpazesi çok geniş. 



     Ayrıca Akyaka’da yaz kış yapabileceğiniz uçurtma sörfü ve rüzgar sörfü de bulunuyor ve meraklısı da çok.Bunun haricinde burada yapılacak en güzel etkinliklerden birisi de günübirlik tekne turlarına katılmak. Tavsiyemiz vaktiniz varsa bu turları kaçırmayın.Çünkü öyle güzel koylara giriyorsunuz ki bu sularda yüzmek mükemmel bir deneyim.Mesela Lacivert  koy bizim favorimiz. Burası 45 metre derinliğinde,  su altı mağaralarının görülebildiği harika bir koy.Bu turların götürdüğü başka bir nokta da Sedir adası.Sedir adasında ,Kleopatra plajı var bu plajın kumları özel olduğu için kumlar koruma altında.Bu adayı mutlaka görmek gerekiyor.





   Yeme içme konusuna gelirsek Azmak nehri kenarında sıra sıra mekanlar var.Bu mekanlarda kahvaltı yapabilir  ya da deniz ürünleri yiyebilirsiniz.Yok ben ayaküstü atıştırmak istiyorum derseniz de balık ekmek yapan yerler var.Tercih sizin her keseye her zevke göre olanak mevcut. Akyaka’ya rahat bir iki gününüzü ayırabilirsiniz. Aklınızda kalır ve artık her tatil planınızda yer alır.


  Akyaka’dan çıkıp Marmaris yönüne doğru ilerlediğinizde yol arkadaşımız o meşhur ağaçlı yol oluyor.Bilenler vardır mutlaka bu yol eski Marmaris yolu ama yeni yol yapıldığı için burası artık kullanılmıyor.Yol eski haliyle günümüze kadar gelmiş. Çok nostaljik ve tam fotoğraflık.



   Ağaçlı yolun sonunda karşımıza Akçapınar Tostçusu çıkar.Burada yediğimiz tostun ve içtiğimiz köpüklü ayranın tarifi yok .Harika bir yol üstü lezzet durağı.







           Yola devam ettiğimizde sağlı sollu çam ağaçlarıyla dolu kocaman bir ormanın içinden geçerek Marmaris’e ulaşılır. Marmaris gerçekten eşsiz bir yer.Öncelikle yabancı turistlerin çok olduğu bir bölge.Büyük otelleri,her şeyin satıldığı büyük çarşısı,barlar sokağı,uzun sahil şeridi,güzel restoranlarıyla asla sıkılmadan vakit geçirebileceğiniz bir yer.Buradan da tekne turlarına çıkabilirsiniz. Söylemeden geçmememiz gereken bir nokta da Perşembe günleri kurulan Marmaris pazarı.Bu pazarı ne yapın edin kesinlikle görün.Tam bir karnaval ki biz burada saatlerimizi geçirebiliyoruz.



       Marmaris’ten sonra  Datça yolunu takip ederseniz  çok iyi yapmış  olursunuz.Bu güzergahta çok güzel yerler var.Öncelikle mavinin her tonunu görebileceğiniz yeşilli turkuazlı güzelim koylar çıkar karşınıza.Bu renklerin gerçek olabileceğine inanamazsınız.Tek kelimeyle büyüleyicidir.Mutluluğa mutluluk katar ve bu koylarda dilediğiniz gibi denize girebilirsiniz.Bu nasıl bir özgürlüktür yaşamak lazım.







   Sonra Bozburun yönüne döndükten sonra Orhaniye’de Kız Kumu’nu ziyaret edebilirsiniz.Burası çok ilginç kızıl kumların olduğu bir plajdır.Koyun içerisinde 600 metreye kadar, adeta denizin üstünde yürüyormuş hissine kapılırsınız.Ziyaretçisi de hem yerli hem yabancı olmak üzere çoktur.




    Kız Kumu’nu geçtikten sonra Turgut şelalesine uğrayabilirsiniz. Bu şelalenin yolu biraz bozuk ama yine de gidilip o buz gibi suya ayaklar sokulmalı.Biz ancak ayaklarımızı soktuk ama tabii ki çılgın turistler suya atlamakta hiç çekinmediler.





    Sırada Selimiye var.Burası çok tatlı çok şirin nefis bir denize sahip küçük bir köy.Son dönemlerde fazlasıyla ünlü oldu haliyle hem konaklama hem de yeme-içme konusunda fiyatlar biraz abartılı diyebiliriz.Yine de uğrayıp şöyle deniz kenarında bir yürümek lazım.




   Selimiye’de limonatasıyla ünlü bunun yanında nefis tatlıların da bulunduğu Ceri Cafe’yi önerebiliriz.Aynı zamanda bu küçük mekan Vedat Milor’un da gittiği ve özellikle limonatasını çok beğendiği yerdir.Bu küçük köyde çok kaliteli balık restoranları da var.Bunu da hatırlatalım.





   Evet yola devam ettiğimizde sonraki rota bizim de en sevdiğimiz ve konakladığımız yer olan Bozburun. Bozburun’la tanıştıktan sonra özellikle deniz tatili için tek tercihimiz burası oldu.Neden mi? Çünkü burada ses yok gürültü yok bangır bangır müzik sesi yok.Sadece huzur var.Konaklamak için merkezdeki otellerde tercih edilebilir ama Bozburun’u gerçek anlamda hissetmek için Adatepe bölgesinde yer alan ve kara yolu ulaşımı olmayan , küçük teknelerle sizi iskeleden alan otelleri tercih etmelisiniz.Araba gürültüsünün ,egzoz dumanının olmadığı sadece küçük teknelerin sesinin duyulduğu bu otellerde tatil yapmak çok huzur verici.Otelinizde şezlongunuzda dinlenirken Yunan adası Simi’yi de rahatlıkla görebilirsiniz.Burası aynı zamanda Bülent Ortaçgil'in yaşadığı yerdir.Bir de Bozburun’da çoğu evin yanında yapımı süren gulet tipi ahşap tekneleri görürsünüz.El emeğiyle o devasa tekneler nasıl yapılıyor şaşar kalırsınız ki festivali bile yapılmaktadır. Bozburun bizim için çok özel bir yere sahiptir ve inanıyoruz ki bu etki huzuru arayan herkeste aynı olacaktır.












     Bu civarda görülebilecek başka bir cennet köşe Söğüt köyüdür.Burası yeşilin içinde harika koylara sahip şahane bir yer.Ayrıca eğer ahtapot seviyorsanız burada bulunan Ahtapotçu Mehmet Usta’ya uğramadan geçmeyin deriz biz.


   Sonrasında ise Bayır köyüne gidip buradaki 2000 yıllık çınar ağacını  görebilirsiniz.Bu ağacın etrafında bir tur atmanın insan ömrünü uzattığına dair bir inanış var.Bunu da deneyebilirsiniz tabii ki.Çınarın kocaman gölgesi altında biraz soluklanıp çay-kahve içebilirsiniz.





  Bu güzergahtan devam ettiğinizde Turunç ve İçmeler çıkar karşınıza.Bu iki yerde de büyük oteller konaklamak için tercihiniz olabilir.Denizin keyfini ve güzelliğini doyasıya yaşarsınız.Hemen ekleyelim bu bölgenin balı çok meşhurdur.Hem yol üstünde köylülerin sattığı hem de Marmaris‘te dükkanlarda satılan çiçek ya da çam ballarından alabilirsiniz.



   Bu bölge öyle eşsiz bir yer ki her türlü zevke, hayata, yaşam tarzına hitap eden imkan var.Bunlardan birisi de Bördübet ve Amazon.Burası çam ormanları içinde nehir kıyısında sakin bir tatil geçirmek isteyenler için mükemmel bir tercih.Ayrıca buradaki ormanları gezmek için de günlük safari turlarına katılabilirsiniz.



    Son olarak da bu güzergah için Datça’yı önerelim.Datça zaten son nokta, ötesi deniz. Kıvrım kıvrım yeşil mavi yoluyla yine birbirinde güzel koylarıyla pişman olunmayacak bir yer. Datça’ya gittiğinizde Eski Datça’ya uğramadan olmaz.Eski evlerin ,eski sokakların  yer aldığı bu şirin yer çok çok masalsı.Fotoğraf çekmek için harika bir atmosferi var.





   Sokakları gezerken yöre halkının açtığı küçük tezgahlarda çok uygun fiyatlara Datça bezinden yapılmış kolyeler, bileklikler, nazarlıklar alabilirsiniz.Çok tatlı, yüreği güzel insanlardır.


   Ayrıca burası Can Yücel’le  bütünleşmiş bir yer.Can Yücel sokağında yürüyebilir ve yaşadığı evi görebilirsiniz.Ama ev bir müze değil o yüzden sadece kapısını görüp bir fotoğraf karesiyle geri dönersiniz.

  Eski Datça’nın girişinde Orhan’ın Yeri’ni görürsünüz. Burada bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Ferah bahçesiyle insana huzur veren bir yer.





Datça’ya kadar gelmişken Palamutbükü ve Knidos’u da görürseniz tadından yenmez. O açık mavi aklınızdan çıkmaz.




            Bu rota dolu dolu geniş bir rota.İster hepsini aynı tatile denk getirin ister ayrı ayrı. Nasıl olsa bu gördüğünüz güzellikleri bir kere görmeyle yetinmeyeceksiniz. O tostu bir daha yemek,o denizde bir daha yüzmek,o huzuru bir daha hissetmek isteyeceksiniz. Deniz tatili yapmak isteyenler için bu rotayı ısrarla tavsiye ediyoruz. Her anını tekrar tekrar hatırlayacağınız, yine gelmek için gün sayacağınız, dayanamayıp aynı yıl birkaç kez ziyaret edeceğiniz, tatil gibi tatil  işte bu rotada.Biz gittik (gitmeye de devam edeceğiz) mutlu olduk! Sıra sizde!


                                               ROTAMIZ MUTLULUK!